26 Ekim 2009 Pazartesi





Beni De Kat

Hadi beni de kat türküne
Şarkına beni de çal
Ekmeğinin yanına böl
Sofrana beni de koy
Yanında al götür
İçine çek
Gözlerine sür

İster denize at beni
İster toprağa göm
Ama kurutup, unutma
Aklında tut beni
Alsalar senden
Tüm fotoğraflarımı
Rüyanda gör beni
Rüyanda gör…

Beni de yama
Yırtığının bir kenarına
Avucuna yaz
Yastığının bir ucuna ula
Yarana beni de bas
Yüreğine at
Ben ölsem de sen yaşa
Yaşa ki gülücüklerine beni de kat…

Serkan Ökçe

11 Ekim 2009 Pazar

Sor Bir.. Neden Bu Suskunluğum...?



Sor Bir.. Neden Bu Suskunluğum...?

--------------------


sor bir:
neden bu suskunluğum...
neden bu yorgunluğum...
neden bu boşluğum...

cevabı bilinen soruları sormaya gerek olmadığını unutmuşum!

boşver!

duyma

şiirler, mısralar, sözler, mektuplar, yazılar... ve daha birçok şey... sevgilinin yokluğunda sevgili içindir.

o hep, ona karalanır. uslanmadan karalanır. ve uslanılmaz da yanıtsızlıktan. zaten cevap beklenilse, yazılmaz.

belki bekleyenler de vardır, ben beklemeyenlerden bahsediyorum.

düşlerken, düşlenmeyi beklemeyenlerden, en çok da benden...

beceremediğim tek şey durdurabilmek ve tüketebilme kalemimi. gerçi çabam da yok ya... her an, her şekilde, yazar buluyorum kendimi:

bazen parmağımın değdiği tuştan kelimeler türüyor...

bazen kenarları boş kalmış çalışma sayfalarına mısralar dökülüyor...

kırılmışsa ucum, diyorum kodla beynine, kaybolmasın, bir zaman paylaşırsın...

yazıyorum işte...

satırlar uzadıkça ömrüm mü kısalıyor,
yıllar mı çürüyor,
nefesim mi eksiliyor...
yaşlanıyor muyum...

bak, soru işaretleri yok artık.
hep üç noktalar var. bilinmezliğine çıktığım yolculuğunda, iki noktalara, açıklamalar ihtiyacım yok. ben cevaplarımı kendim veririm. beceremediğimde ise, sorları çizerim...

satırlar uzadıkça ömrüm mü kısalıyor...
yıllar mı çürüyor...
nefesim mi eksiliyor...
yaşlanıyor muyum...

uzattım ve bir yere varamadık yine...

ama susmuyorum...

JEGIRTIN

en acıtanı ne ßiLiyormusun?



en acıtanı ne ßiLiyormusun?

--------------------



En acıtanı ne biliyor musun? ..
... hani o gidişlerin var ya... sessizce... suskun...
... kırılan sen olduğun halde... kendisiymis gibi... hani o arkasına dahi bakmadan gidişleri...
hani senin 'o an' 'oracıkta' 'ancak' arkasından baka kaldığın... anın durması için yalvardığın, tutup ucundan geri çevirmeye çalıştığı an varya, hani yapabilsen o merdiveni, hani yapabilsen o kapıyı, hani yapabilsen o sokağı tutup ucundan geri çevirmeye canını bile verebileceğin o an...


...o işte...en acıtanı o...


...hani o tıpkı elinden düşen en sevdiğin, en güzel 'şeyin gibi'... hani o tıpkı tutamadığı gibi... hani o tıpkı tüm gidenlerde yaşadığı gibi... hani o bir ince sızı varya içe içe akan... hah işte...tam öyle incecik... yırtarak kayan... düşen kanatan... acıtan.. tutamadığın... parçalanan... tuzla buz olan... zamana savrulan... zamanda akıp giden... hani o zamanla catistigin ama zaman içinde yok olmayan herkesin inandığı o kocaman... 'zaman her şeyin ilacıdır' yalanı... bunun bir yalan olduğunu tekrardan hatırladığın an... ve kendini kandırmaya başladığın an... istemeye istemeye inanmaya başladığın an...


o işte...en acıtanı o...


...ama senin orda oldugunu hep bildiğin...
...ama senin hep hissettiğin...
...ama bir dahası olmayan...
...ama zaten hiç senin olmayan...
...ama senin hep bildiğin...
...ama senin hep hissettiğin...
...ama bir daha sana geri gelmeyecek olan...
...ama buna rağmen
...gelmeyeceğini bile bile senin beklediğin...
...o işte...en acıtanı o...
... sonra o kocaman kocaman, akıp gitmek bilmeyen zaman...
... o durduramadığın an' ın karmaşası tezatlığı...
...kördüğüm oluşu...
... o 'acabalarla', 'keşkelerle' dolu soruların...
... içindeki kısır döngülerin...
... ve o an...
... hiç bir şey yapamamanın çaresizliği...
... o işte...en acıtanı o...
...belki de sadece çaresizliğin...
...çaresizliğim...lütfen beni artık acıtma..
JEGIRTIN