19 Ağustos 2010 Perşembe

tAnRıNıN eLLeRi


Rüzgâr eserken,


Yapraklar dökülür,

O berrak yüzünden bir damla süzülür,

Bu ayrılık...



Kalbindeki en büyük yaradır artık...

Ve güneş batarken, çocuklar uyurken,

Başucunda bekleyen yorgun bir melektir...

Ve her gece sabret diye saçlarımda dolaşan Tanrı'nın elleridir.



Ne büyük, ne derin, ne siyah, ne keskin,

Hep ayrılık gibi o kırılgan gözlerin,

Unutma...

Unutma...

Dikecek yırtılan geceyi sabaha...



Ne büyük, ne beyaz, ne eşsiz, ne duru,

Hep sarılıp sarıyor üşüyen ruhumu,

Bırakma!

Bırakma elimi düşerim karanlığa.



Bir melek işliyor ismini ince bir dantel gibi kalbime...

Hissediyorum kaderimin üstünde gezinen yumuşak uçlu parmaklarını...

Küçük bir kum parçası karışıyor denize uzakta bir yerde...

Ve gözyaşların değiyor avuçlarıma...

Ağlama...



17 Ağustos 2010 Salı

Hala Aşksın Sen…
Ama Sadece Şarkılarda...
Aşk nedir diye sordular bana, hiç düşünmeden koydum ismini yerine, yazıp yüreğimin elleriyle..
Senli anlamlar yükledim sevda şarkılarının her sözcüğüne, her hecesine. Haykırışlara dönüştüler, içimde bir yerlerde…
Gidişin de çok ani oldu ya,
Gelişin gibi..
İşin doğrusu;
Varlığına alışmaktan daha zor oldu,
Yokluğuna alışmak.
Alıştım mı bilmiyorum,
Ama mecbur olduğumu biliyorum.
Boş ver...
Coşkusu da çok güzeldi varlığının,
Yokluğunun acısı da, hiç fena değil hani...

Seni görmediğim zamanlarda, hani hiç dokunmadığım günlerde, hani bakışların değmediğinde bile gözlerime, bir an dahi düşünmedim çıkarıp atmayı içimden. Senli kelimelerim çığlığa dönüştüğünde, kaybolduğunda yokluğunun karanlığında, sen duymadığında bile vazgeçmedim sana seslenmekten...alıntı***

23 Nisan 2010 Cuma

Susarsan Yıkılır Bu Kent

Susarsan Yıkılır Bu Kent

Susarsan yıkılır bu kent, kirlerim de gider
Bir çocuk gibi uzanırım gözlerinin içine
Adres bu, kimsesizlik ne demek
Ceviz yeşili olurdu bütün duygular
Kir midir yalnızlık, durmadan kalabalık olurdun
Güler miydik sen bir şarkıda diretirken

Susarsan kim okşar notaları
Kelimeler kimle barışır gece olunca

Hikâyeni düşünüyorum şimdi ve duygularını
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
İçimdeki caddelere adımlarını ekliyorum, susuyorsun
Kendime sığınıyorum ve ayak seslerine
Dudakların kalabalığın mahşeri oluyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma, susuyorsun

Unut selamı saygıyı yürümeyi ve sokakları
Belki seninle değişir tüm hurafeler
Geriye siyah bir renk kalır,
Konuşan, konuştukça dilenen saçlar
Tadını bilmediğimiz hisler kalır yalnız
Yalnızlığımıza alırız onları, kirletiriz.
Çıplak bir sandalyeyi giydiren bir kadınız her akşam

Susarsan Bağdat peçeli bir kadın olur acılarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Burnu akan çocuklar olur dokunduğun aşklarda
Kendini sıkıştırmaya çabaladığın çerçeveler
Ve duvara bir çivi çakılıyor tüm kadın parmaklarıyla
Fotoğraflar çerçeveler yerine kadın günahları
Ve bana aşk anlatılıyor tüm susuşlarında
Gel-gitler yalpalamalar yerine aşk hikayeleri
Bir lili marlen türküsü bir zagrep radyosu şimdi uzak
İşgali ve devrimi hatırlatıyor çarpan kalplere


Susarsan yıkılır bu kent kirler de ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Şiirin ağzını burnunu büktük kendi emellerimiz için.
Lakin, “susma” kelimesinin geçtiği dizeleri bozmadım.
Bozamaya kıyamadığım bir dize daha var:
“Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın”

alıntı

1 Nisan 2010 Perşembe

Hayati Önemi Olan Acılar

Hayati Önemi Olan Acılar

bir elmanın armuda dönüşebildiği
yıllardı
çocukların bir azarla arızalandığı yıllar,
yağmurlardan
sözederlerdi
aynalar emziren kadınlardan sözedercesine,
-küskün
kırçiçekleri ölümcül bir talihsizlikti..-
kimi sözcükler kimi
sözcükleri gizlerdi içinde
örneğin dEVRİMci, örneğin GÜZel
sözcükler
büyüydü
sözcükler d...üğümdü
gökçekimine maruz martılarla gelirdi
akşamüstü
o martılara takılıp giderdi sevinç ve huzur,
aşkın
soyadı intihardı
yaşamın soyadı yorgunluk,
yeryüzünden
militanlara, haklı şelaler akardı..

bir elmanın armuda
dönüşebildiği yıllardı
sokakların bir kahkahayla kırılıp ağladığı
yıllar
askere giden delikanlının hüznü gibiydi sevişmeler
teskere
almış bir delikanlının gözleri vardı yataklarda
ters dönmüş bir
tırnağın ağrısını duyardık konuşurken
susmuş bir kuş rengi o
kahverengi fotoğraflarda
yarım bıraktırılmış bir şiirden
sözederlerdi
bıçaklanmış bir komiserden sözedercesine,
-suyu
kimse suçlayamazdı- -
- -su, çok çözümlü bir cebir sorusu-
bir
kedi ansızın kendi kendini tırmalardı

bir elmanın armuda
dönüşebildiği yıllardı
bir diş doktoru bütün dişlerini çekerek
ölebilirdi
yani o kadar zor bir zamandı
herkesin saati vardı ve
ölüm arta kalandı
bir fıkra anlattı mı -açık saçık bir şeydi-
biri
fıkra anlattı mı -abartısız gülüşülürdü-
soluk bir serinlik
serilirdi ortalığa!

ut çalan bir oğlandan haber getirmişti tüm
ömürler
o ömürler 'defol! ' denmiş ölü postacılar gibi
o ömürler
tay kokardı, sıpa kokardı, ten kokardı
korkardım seni özlediğimi
itiraf etmekten
korkardım işte, bana ne, korkardım
-yunus
koleksiyonu yapan ipek bir öğretmendim
dersimin adı: ölmek
istemiyorum psikolojisi
artık ayaklansak burjuvazisi
öğrencilerin
ise: toprak ve ruh, eylem ve sis-
o kızlar boklu sakız çiğnerken
o
yoldaşlar savaşır ve hüngür hüngür ağlardı

bir elmanın armuda
dönüşebildiği yıllardı
hatırlarsın, seniha'nin çocuğunu düşürdüğü
yıllar
seniha bir hoş hatıranın lakabıydı
hem insan kendisiyle
ne kadar barışık kalabilir
televizyonda gökkuşağı belgeselleri
okul
kaçamakları belgeselleri yayınladığı yıllar
ellerin dudaklarla
pastanelerde buluştuğu yıllar
dizlerin titrediği, dizkapaklarının
kandığı yıllar
o yıllar, hatırlarsın!

bir piyano çalmıştık
gece yarısı mezarlıktan
beyaz tuşlar devrim sabahıydı, siyah tuşlar
kaybedilenler

ve chopin koymuştuk beslediğimiz kedinin adını
chopin aşağı
chopin yukarı
yani kedilere asansör muamelesi
velakin mondros
mütarekesi yürümüştük
ne kadar güzeldi Mustafa Kemal
sen de
severdin hatırlarsın

bir elmasın altına dönüşebildiği yıllardı
sağanaklardan
sözederlerdi
bir gazetecinin fotoğraf makinesini kırarcasına,
küçük
odamızın pencereleri günlük gazetelerle örtülüydü
-köşe yazarımız:
hüzün, magazin ekimiz: umut! -
yerdeki kilimi bir ayrılıkla
yakmıştın
buğulu bir ahu gözü müydü o delik? bir hain gözü?

duvarlarda
ütopyamızın posterleri
ve çocukluğunda bir çete reisiyken
giydiğin
eldivenin teki
çitlenbik kokardı hala
tay kokardı, sıpa
kokardı, ten kokardı
korkardım seni sevdiğimi itiraf etmekten
korkardım
işte, bana ne, hayata ne, ölüme ne!
binbaşı annenin, babanın
kurbağaya dönüştüğü yıllar
sen bana küçük prens derdin ben sana
benerci
sen bana mayakowski ben sana che
sen bana werther ben
sana tom sawyer
hem insan kendisiyle öpüşebildikçe artardı
yani o
kadar zor bir zamandı
sözcükler büyüydü
sözcükler düğümdü
hatırlarsın

suyu kimse suçlayamaz!

kimi sesler kimi sesleri gizlerdi
özünde
kimi yüzler kimi yüzleri istemsizce,
doğada tik halinde
bir dinginlik vardı
yaradılışımıza katılmış bir ikonanın varlığı
renklerimizi,
davamızı rahatsız ederdi
evsahibemiz: tanrının ta kendisi
kasvetli
şey, alışılmış şey, şıllık şey!
göğüs kafesimize takılmış bir broş
değildi
yüreklerimiz
allahın her günü sevdalarla dolar dolar boşalırdı
bir
elmanın armuda dönüşebildiği zor yıllardı

duydum ki
armut
ihraç ediyormuşsun şimdi mut-dışına
bense, elma topluyorum yine
komşu
bahçedeki darağaçlarından?

Küçük İSKENDER

31 Mart 2010 Çarşamba

: güzel bir hikaye.akıllıca

PATATES TARLASI

Nebraska'da yaşlı bir adam yaşardı. Patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti. Tek oğlu olan David ona yardım edebilirdi, fakat o da hapisteydi. Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve müşkülatını izah etti.

Sevgili David,

Patates bahçemi belleyemeyeceğimden, kendimi çok kötü hissediyorum.
Bahçeyi
kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin.

Sevgiler
Baban


Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı.

Babacığım,
Allah aşkına bahçeyi kazma, ben oraya cesetleri gömmüştüm.



Sevgiler
David


Ertesi gün sabaha karşı saat 04:00' de FBI ve yerel polis çıka geldi ve tüm sahayı kazdılar, lakin hiç bir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler.


Ayni gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.


Babacığım,
Simdi patatesleri ekebilirsin. Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.

Sevgiler
David


BİR GÜÇLÜKLE KARŞILAŞTIĞINIZDA, KENDİNİZE BIR KAÇIŞ YOLU DEĞİL, BİR ÇIKIŞ YOLU ARAYIN.


D. L. Weatherford

ANNEME İYİ BAK BABA..

ANNEME İYİ BAK BABA OLURMU..

Benden sana evlat vasiyetidir; baba, anneme iyi bak!

Akşam en heyecanıyla televizyon izlerken, sen anneme bak.
Yaşanmışlıklarını göreceksin çocuksu bakışlarında;
Yaşattıklarını, yaşatamadıklarını, sana adanmış koskocaman bir ömrü göreceksin bakışlarında

Akşamları geç geldiğinde yiyemediği lokmaları göreceksin, boğazına dizilen.
Sen kızmayasın diye, uyurken komşulara gidişlerini, bizim ağzımızı kapatmalarını, yüreğinin ağzına geldiği zamanları göreceksin.
Baba, anneme iyi bak…

-‘’Hanım ben gidiyorum ‘’ dediğinde, sen merdivenleri inene kadar ardından bakan insana bir kez durup, merdivenin 5 ci basamağında, sen bak!
Gözlerinde sen daha gitmeden seni özleyen bir kadın göreceksin.
Sokakta gördüğün arkadaşının sıktığın eli gibi bir kez olsun sarıl ona.
Sıkıca!
Sevgiyle!
Saatlerini harcadığın kahve sandalyesinde, yudumlarken bardağından çayını; hiç birinin tadının annemin çayının tadına benzemediğini fark ederek; evde, senin için yemek yapmanın telaşında olan o kadını düşün.
Koyarak üç beş kuruş yarım bıraktığın bardağın yanına, en hızlı adımlarınla koş baba.
Seni terk eden annen gibi,
Ardından bıçaklayan dostların gibi,
Senin kıymetini bilmeyen evlatların gibi değil;
Ne zaman düşsen, canın acımasın diye düştüğün yere çimen olan,
Her bayramda senin elini ‘’evimin direği ‘’ diyerek öpen o kadına iyi bak baba

Ne kadar usulca çıksan da merdivenleri
Senin geldiğini daha ilk basamakta anlayan kadına,
Yüzün asıksa, mutfağında sessizce ağlayan ama sana soğanın ne kadar acı olduğunu söyleyen kadına,
Sen hastaneye yattığında; ağlarken uyuyan, uyanınca ağlayan; ‘’bu ev çok büyük geldi bana ‘’ diyen anama iyi bak baba.

Sarıl bu anneler gününde boynuna.
Tut ellerinden, öpüver.
Ve deki ona;
‘’Siyah saçlarımın terk ettiği yıllarımdan geriye, bir sen kaldın ve ben bir tek sana kaldım.! ’’

Anama iyi bak baba
Onun gözlerinde sana adanmış koskocaman bir ömür göreceksin

günaydın




Gözlerimi kapatıyorum hayalinle
tekrar açmamacasına...
iyi sabahlara...



Günaydın yârim
Günaydın benim olmayan yanım
Sol yanımda ki sızım
Günaydın

Sabahın ışığı odama habersizce girdiğinde
Sevdama sana günaydın dercesine
Beni yakıp kavuran, yok etmeye çabalayan
Sensizliğe günaydın

İçimi delice saran özlemine
Artık alıştığım hasretine
Yüreğimde biriktirdiğim nefretime
Günaydın sebebim günaydın

Günaydın bana aşkım günaydın...

Basit bir gecede kendimi satmışlığıma
Basit bir kaç kelimeye kandığıma
Her defasında asla olmazlığıma
Günaydın, günaydın

Şimdi sen uzaklardan bana bir şiir yaz
İçinde her şey olsun
Ama bir ben olmayım
Bir türkü söyle kendi sesinle
Ama ben duymayayım
Bana bir dünya kur içinde umut olsun
Ama benden eser olmasın
Ben böyle saçmalarken yazdıklarımı oku
Ama ben görmeyim
Ve öyle bir ben yarat ki sende
Ben bile ben olduğuma inanmayım

Günaydın sebebim günaydın
Ben yokum...



alıntı

24 Şubat 2010 Çarşamba

artık ağlamalısın

ve bir ke z daha
sen diyorum
senden kaçmalı
annenin öpüp son kez gitmeli su
daha uzağa bu kez
sen başkasını sevdin
saçmalık bu biliyor musun
en çok sevgiden
en alt sevgiye
oysa
ne çok özledim benim için ağlanmasını
azcık dert edinmek
bi maymun kadar özlenmek işte benimkisi
yılda bir kez
annesinin elinden tutup getirdiği bir çocuk tarafından…

en çokta
birisi bana akıl vermeye başladığında içime ölüyorum
ve yola çıkma vaktidir bahti diyorum
ve çıkıyorum
en çok içimde öldüğümde
nefessiz kaldığımda
aslında hiç kimsenin hiç kimseyle olan kavgası bu
en çokta anneme uzanan bir çizgi..
senin annene uzanan
keşke annenin dizlerini dibinde annemin düşünü kurabilme şansım olsaydı..
senin yerine babanı sevseydim..
sen anneme anne deseydin..
hiç tanınmayan elin kızı olarak
ve bir tutam ege köyü zeytin yaprağını getirseydin..
olmadık yerde..senin omzunun kavgasını verseydim...sen tokat atsaydın...ben öfkeme yenik düşüp ağlasaydım..
annen sana kızsaydı..
çok

sonra
en sevilen
yazılan üstüne
dökülen
terkedilmeyen
terketmeyen
ağalayn
ağlatan çokça
sürgüne gönderen
yola
uzak ülkeye
sol omzumda yaşayan
sol omzumda ölen
sol mememin altındaki yara
acıtan
duvarlara yumruk attıran
kıvrandıran
nefessiz gecelerim
en çok kaosum
çocukluğum
yumruğum
ilk öpüşüm
son öpüşüm
her şey
hiç
koca bi hiç
itoğlu it bi sevda
topal bi it
hançerlenen
çolak bi sevda
acımasız
annemin ağıtı
bedduası
ahı
kaderi bahtinin
suskunluğu
ve olur olmaz yerde çığlığ
köpekleşmesi
ağlayaşı en çok
sonra türküsü

değil
naz
var
berna var

ah var
kan var
ölüm var
14 dünde elinde kan kırmızı eriklerle ölüm var
bahti için
sevdası için
kan var
kara sinek
akıl var
naz var
urfalı kız
çadırlar
fukara sofraları var
bahtiye deli gibi sevdası var
ölüm var
ölüm var
13 yaşındaki bahtiye ilk sıkılan ölüm var
berna var
sevdiren kendini
deniz var
doğmamış oğlum var
ömrü yetmeyen beden var
haykırış
bedel
ölümüne sevdalar var
bilmediğin
bilemiyeceğin
her şey
artık o yüzden hiçim
babamın ölümü var
abimin kollarımda ölmesi
ölü annemle koyun koyuna geçirdiğim gece var
var ha var
varha var
acı var
ah var
zulum var
duvara sapladığım ateş böceği var
kurumuş papatya
ölmüş ve kurumuş kelebek var
artık hiç e

burası yanmasın insanın
içimde 5 ölü can var
henüz doğamadan ölen oğlum deniz var
çok sonradan öğrendiğim
sen varsın
su
yüzüme çarpan
konuşamadığım
parmağımdaki ceset
annen var
ilk baktığımda öldüğüm içinde
sen varsın
sevipite beni giden
sevilmeden düş kuran
aptalça bi düş kuran
maymunun kardeşi
annesinin en çirkin tanesi..
maymuna...
sen beni çok yaraladın
hiç bilmediğin bu
asıl hiç bir şey yapmayarak yaraladın
hadi uyu sen
saçlarını boya
omzunu gizle
kırmızı kazağını
beni deli eden kırmızı kazağını
ve beni gömen gülüşünü
hadi beni vur
sonra git...
hiç aklımdan çıkmayan ağız dolusu gülüşünü bana bırak ve git..
söz anneme götüreceğim..
senin dertlerinin beni senden koparacağı gerçeğini biliyorum
o yüzden bütün sözcükleri dudağında öldürüyorum

22 Şubat 2010 Pazartesi

DÜŞ DEĞİLİM

aklı başında her insanın öksürdüğü ay ışığı rengindeki bu kan
elim
ayağım
sonra öpücüğüm oluyor soğuk beden taşıyıcısı şu kırık ayazda…

inadına bir telaşlı ayak izine düştüm şimdi
ellerimle araladığım şu nehrin sahibiyim
kıyısına birkaç çakıl taşı düşürmüştüm en son
üstünde kandan bir mavi öpücük olacaktı en küçüğünde
dudağıma düşen ay ışığındandır…

hassiktir diyorum ay ışığına
git başımdan
o yüzüme tükürüyor
ben onun yüzüne

alıp saklıyorum yüzümü
gözlerine düşmüş ihanet gölgesine
sen yinede ele ver beni…….

vermelisin…
çünkü düştüğümde bir yanına
mavi bir ay ışığı hançeri taşırım sol omzumda
hadi iki elinle bastır iyice
sarsılan çocukluğumdur ayağının altında…

masal
sol yumruğuma düşen sancıdır
hani yıldızlardan bir ülkeydi türkümüz
ve hınca hınç düşerdik annemizin dudağından meydanlara
aklını oynatırdın sen gözlerimdeki hınçtan…

aklımı oynatan masumiyetin kanayışıydı
anlamadın
anlamazsın ki...

anlamadığım
anlamadığın
belki bir mızaka çalan çocuğun fularıdır
her baktığımda oturup kaldırıma ağlarım…

kaldırımlara bıraktığım gençliğim senindir
ne olur onun seyrek sakalından kalmış gölgelerine dokun
gerisi mi
hiç işte...

bu son ölümdür bana
ne olur gözlerimi sen kapa...
bahti**

4 Ocak 2010 Pazartesi

Dünyanın bütün dillerinde sustum


Dünyanın bütün dillerinde sustum
Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen
Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor
Boğazımı yırtarcasına ...susuyorum
Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım
Ya sorulmamaktan solan sorularda
Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam
Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak

Pimi çekilmiş coğrafyalarda
Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım
Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde
Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen
Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım
Kendine kaçak yolcular bindiren
Her yolcu da kendini ihbar eden

Kalbime girmek tehlikeli ve yasaktırlarla
Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata
Ve ben senden yırtılma bir yelkenle
Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim
Sonumu baştan yazdım
İçimde hala bana ilk aldığın acım
Gece sabahı da siyah kusuyor üstüme
Aklıma yaprakların dökülüyor
Bugün aklımda sen vardın
Aklımı karıştırmadım
Artık biliyorum
Aşk bir intihar saldırısıdır yalnızca iki kişinin öldüğü
Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi
Hala gözlerinde kalp kapaklarım

Seni almadan içimden nasıl giderim
Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin
Koca koca kışları
Kısa kısa şubatları biriktirdin
Susku sınanmamış bir ustura gibidir
Susardın
İç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın
Bak şimdi gönülsüz gittiler senden
Gönlünü çaldıkların

Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de
Ve adın gibi bilirsin
Aramayı unutan bulmayı öğrenemez
Bugünler dünlerinden utanıyorsa
Hiç yarın olamayacaklar
Şimdi ne bugünsün ne de yarın
Olsa olsa sadece bir yarım
Ya da eksilen yanım
An kaybından ölen zaman
Senden daha katilini bulamadı kendine
Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan
Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından
Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride
Ekmeğini aşktan çıkaran
Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor Boğazımı yırtarcasına susuyorum Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım Ya sorulmamaktan solan sorularda Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak Pi...mi çekilmiş coğrafyalarda Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım Kendine kaçak yolcular bindiren Her yolcu da kendini ihbar eden Kalbime girmek tehlikeli ve yasaktırlarla Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata Ve ben senden yırtılma bir yelkenle Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim Sonumu baştan yazdım İçimde hala bana ilk aldığın acım Gece sabahı da siyah kusuyor üstüme Aklıma yaprakların dökülüyor Bugün aklımda sen vardın Aklımı karıştırmadım Artık biliyorum Aşk bir intihar saldırısıdır yalnızca iki kişinin öldüğü Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi Hala gözlerinde kalp kapaklarım Seni almadan içimden nasıl giderim Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin Koca koca kışları Kısa kısa şubatları biriktirdin Susku sınanmamış bir ustura gibidir Susardın İç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın Bak şimdi gönülsüz gittiler senden Gönlünü çaldıkların Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de Ve adın gibi bilirsin Aramayı unutan bulmayı öğrenemez Bugünler dünlerinden utanıyorsa Hiç yarın olamayacaklar Şimdi ne bugünsün ne de yarın Olsa olsa sadece bir yarım Ya da eksilen yanım An kaybından ölen zaman Senden daha katilini bulamadı kendine Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride Ekmeğini aşktan çıkaran................alıntı

BİR TEK SENİ UNUTAMAM..



Bir başıma bu kentin sokaklarında yürüyorum. Üşüyorum. Ne kadar uzaksan bana o kadar soğuyor hava. Sen yoksa, sıcaklık hep mevsim normallerinin altında. Bu yüzden meteoroloji raporları umurumda bile değil. Kar mı yağıyor yoksa yağmur mu bana ne? Ben senin hasretinle sırılsıklamım zaten,daha ne kadar ıslanabilirim ki?


Bu...rada mısın değil misin belli değil. Bazen gidişlerin kahramanı oluyorsun, bazen sonsuz kalışların. Doyumsuz gecelerdesin kimi zaman, bazen de yalnız karanlıklardasın. Bitmek bilmez bir şarkısın ama ben mi notaları yanlış basıyorum da sen bu şarkıyı söyleyemiyorsun? Neden susuyorsun?


Aşkın sessizliği ne kadar korkunç olur bilir misin? Bir tek kelimeye hasret geçen gecelerin hesabını soracağın kimse de yoktur üstelik. Kendi kendiyle konuşana deli derler ya, beni çoktan akıl hastanesine kapatmaları gerekirdi. Hem de iflah olmaz hastalar bölümüne…


Yokluğuna alışmaktan korkuyorum,ne kadar kötü… Yokluğunu yürüyorum sokaklarda. Yokluğunu içiyorum kadeh kadeh. Hiç gelmeme ihtimalin bir idam mahkumuna dönüştürüyor beni. Hiçbir şey yapmadan beklerler ya hücrelerinde, ölümün soğuk nefesini hissederek… Anlamlı olan bir şey yoktur onlar için.Belki de bir an önce ölmektir akıllarından geçen ,bu bekleme işkencesi bitsin diye…Bu yokluk hissi öldürecek beni…

Gelebilme ihtimalinse yüreğimdeki kuşları havalandırıyor,kanat seslerini duy. Gelmek iste bana. Bir görsem yüzünü,ah bir dokunsam sana…


Göreceksin,sevdanın çiçek çiçek açtığını umudun bir yangın gibi alev alev ikimizi birden sardığını. Anladım ki mümkün değil seni sensiz yaşamak. Ben o gönlü genişlerden değilim. Madem içimdesin, yüreğimde taşıyorum seni,o zaman yanımda da olmalısın. Sensiz yaşanmayacak bu aşk ötesi yok..


Şimdi yalnız geceleri seviyorum. Seni yıldızlarda buluyorum. Daha bir dayanılır oluyor sensizlik sancısı. Mümkünü yok çıkmayacaksın aklımdan, bu yüzden gece, el ayak çekilmişken, hiçbir ses yokken sen ve gece.. Zaman geçer,her şey unutulur, bir örtüyle kaplanır acılar ama… BİR TEK SENİ UNUTAMAM..
MEHMET COŞKUNDENİZ

2 Ocak 2010 Cumartesi

W.SHAKESPEARE

İnsanların çoğu kaybetmekten korktugu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, genç...liğinin kiymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

Hiç sevdin mi senin olmayan birini?





Sen hiç duydun mu baska bir yüregi kendi gögsünde atar gibi…
Üzüldün mü, yanaklarindan süzüldü mü hiç bir baskasinin gözyaslari…
Yabanci hıçkırıklar gelip düğümlendi mi göğsünde…
Düşündün mü geceleri…
senin olmayan rüyalar gördün mü…
senin olmayan birini sevdin mi?
Gökyüzüne baktin mi, yıldızlar düştü mü güneş doğdu mu
her gecenin sonunda?
Uyandın mi başka birinin sabahına?
Hiç sevdin mi sen,
Duydun mu baska bir yüreği kendi göğsünde atar gibi…
Gülümseyişini hissettin mi belli belirsiz
senin dudaklarındaymışcasına yakın…
Sıcak…
Hiç sevdin mi senin olmayan birini?
Senin olmayan bir şehirde,
bir gecede, bir bedende yaşadın mı hiç?
Sen hiç gerçekten sevdin mi senin olmayan birini? ? ? alıntı*