31 Aralık 2009 Perşembe

ben 19 umdaydım öldüğümde



Derdimi anlatamasam da,
yeri geldiğinde konuşabiliyorum..
Kulaklarım delik olmasına rağmen,
dinlediğim müziğide duyabiliyorum..
Ve şuan, ne yazdığımı bilmesemde.!
yazdığımı görüyorum..?
Nefes aldığımında farkındayım.!
Parmaklarım da şıkır şıkır çalışıyor..
Ayaklarım kımıldamasada, üşüdüğünü hissedebiliyorum..
Düşe kalka, yürüyebiliyorum,
ama yuvarlanıp gidemiyorum.!
Derin düşüncelere dalıp,
ıslak bir sünger gibi; su dibine çöküyorum..
Damarlarımda gezen şeyin ne olduğunu bilmiyorum..?
Bedenim bir ceset kadar soğuk olmasına rağmen..
Üşümüyorum.!?
Sadece kalbimin titrediğini hissediyorum..
Herşey normal gibi gözüksede,
anormal olduğumu biliyorum.!
Ters giden birşeyler var..!
Nedir acaba, düşünüyorum.?
İşte tüm bunları yazarken;
İmdat dostlar! bana ölüm geldi,
Ve şimdi, bi anlık gelen ilham perimden,
Son bir satır, isteyebilecek kadar yüzsüz olabiliyorum.!
“Korkmayın dostlar yaşıyorum..!”

ölene kadar da, yaşamak istiyorum..
fakat velakin yaşarken ölüyorum……alıntı

Bir şiir doğar bu aşktan... Bir şair ölür...



Bir şiir doğar bu aşktan... Bir şair ölür...



Akşamdır, özlemektir adın
Siyaha boyanır tüm yalnızlıklar
Gülüşün gelir aklıma zamansız
Saçlarıma pervasız dokunuşun
Öylesi yorulurum tenine
Bir sigara yakarım, sustuğum
Gözlerine…


Sabaha çıkmaz korkularım
Çeker vururum bakışlarını
Silerim tenimde kalan dokunuşlarını
Sensizliğe uzanır soğuk bedenim
Düşlerim senden arta kalan kül’dür
Savrulur dört bir yana yüreğim..


Bir kadın doğar içimde vakitsiz
Kimliksiz bir adam ölür….


…..


Akşamdır, sevmektir adın
Bir martı kanat çırpar gökyüzüne
Oltasına nasibini takar yaşlı balıkçı
Deniz kokar öfkesi vuran dalgaların
Sol omzuma değer bir yosmanın bakışı
İçimde müşteri kılıklı şehvetin
Meteliksiz kalışı…


Siren sesleri bölerken geceyi
Avuçlarında kış mevsimi ısıtan çocuk
Kovulur hayatın penceresinden
Ve hastane odasında yankılanır çığlık
Sebebi henüz ismi konmamış bir gül’dür
Hüzün başka mevsimleredir artık..


Bir çocuk doğar kolay, sancısız
Yarınsız bir çocuk ölür….


………


Akşamdır, sevişmektir adın
Sorguların can havli belasında
Zihnimi kurcalar dudakların
Ter içinde kalır yazdığım sözler
Yokluğuna küfrederim umarsız
Çokluğuna yeniktir öfkem
Kuralsız…


Oysa sensiz bir hayattır başladığım
Kavgalarım yengilerim yenilgilerim
Sensizdir onca yorgun sevişmelerim
Şimdi neden bir yanım eksik?
Yüreğimde cam kırığı bir kesik
Sessizce kanar, gömülür…


Bir şiir doğar bu aşk’tan
Bir şair ölür.......

jegırtın..

Umuda umutsuzluklar yükleme; zordur sevda sancıları ….


Umuda umutsuzluklar yükleme; zordur sevda sancıları ….
Kurşun yarası gibi değildir kesip dikip kapatamazsın bir solukta, şiş yarası gibidir bırakırsın ince ince sızılarla canını yakarak kapanır sevda yarası…
Her aydınlıkta bir karanlık, her karanlıkta bir aydınlık görürsün yürüdükçe her umutsuzluk bir umuda bağlar yoluna gün gelir üzüldüğüne üzülürsün…
Sanat gibidir sevda ilmek ilmek işlersin … her baktığında umutların yeşerir senden başka hiçbir bakan göz görmez gördüklerini işte sevdan sana özeldir.
Hiç yaşamamış olmakta vardır sevdayı yaşıyorsan eğer ve de yaşadıysan bilirsin her gül bahçesinde yürürken elin mutlaka dokunur bir dikene…
ayçiçeklerinin aşkı güneşedir, her güneş üzerlerine doğduğunda gece onları bıraktığını düşünmeden yinede uzatırlar başını güneşten yana …küsebilir mi güneşe bir karanlık için bilir yaşaması ona bağlıdır ve güneş yeniden doğacaktır..
sende küsemezsin hayata küssen de ne değişir ki okyanusta bir su damlasısın kim elini uzatabilir ki sana, kim seni senin kadar anlayabilir kim sarar yaralarını canını acıtmadan senden başka?
Eğer sadece evrense sonsuz olan her canlının bir başlangıcı bir sonu varsa her merhabanın bir vedası da vardır …
Kaç vedalar gelmiş gelmiştir kaç kere hayat gözümüzde bitmiştir her bittiği yerde bir eksikle yeniden başlarsın hayata kaldığın yerden
Her şey bahar tadında yaşanırsa kış ayazında bir sıcak çayın ne anlamı kalır ki?

jegırtın

22 Kasım 2009 Pazar

En sıcak sesinle karşıla sabahı

En sıcak sesinle karşıla sabahı








Herkes gibi herhangi biriydin sende. Kendi dünyanın kapılarını dışarıya açtığın zaman gördün hayatın tüm girdaplarını. Kendinle barışıktın, bastığın yeri bilecek kadar kendinden emin, konuştuğu her sözün karşıdan getirebileceği sesi bilecek kadar uyanık, korkutucu derecede zeki, kurallarına son derece bağlıydın. İstediğin çok değildi ama senin az dediğin diğerleri için aşırı olabiliyor, bu sebepten yargılanıyor, eziyet çekmeye mahkûm ediliyordun.



Seni ağlatanı ağlatmak gibi düz mantık olmadı ilk zamanlar, düşünemedin belki toz duman içerisinde. Günler karanlık, kapıların sıkıca kapalıydı. İyiliklerle kötülükler kalın çizgilerle ayrılsa bile gri belirsizlikler seni yağmur bulutu misali kaplamıştı her şey hiçbir şey olmuştu göremezdin.



İyilikler yoktu, kötüler ise hıyanetin yalanın, hazzın ve şehvetin doruklarında sana ördükleri ağın etrafında kol geziyordu. Mutluluk için, insanca duygular beslemek için yapabileceğin herşeyi yerine getirdiğini düşünüyorsun bakınıyorsun etrafına yine yalnızsın. Her kaçışın ardında bulunma korkusuyla kıpır kıpırsın. Her karanlığın sonu muhakkak aydınlık, her okun sonunun muhakkak hedef olduğunu bilerek kendine doğru özüne doğru seyyah adımlarla seyahat halindesin. Hem düşünsene; Acılarda olgunlaştırırmış, beslermiş benlikleri. Bakıyorum da acılara tutunarak yaşamayı öğreneli epeyce bir zaman olmuş. Mutluluğun artık çift kişilik olmadığını, tek kişilikte yaşanabildiğini, nefes almanın, sahilde martılara simit atıp sıcak çayın buğusunu içine çekmenin keyfini, avaz avaz şarkılar söylemeyi ve hatta zor olsa da yeniden sevmeyi denemelisin. Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin biliyorum. Yüreğini incitenler seni üzenler, yıpratanlar içini acıtsa da sen yüreğini koru. Yüreğinde taşıdığın senden gelen ve senle devam edecek tüm insancıl duygularını koru. Sevdayı koru mesela...




İlkbaharın yeşilini, yazın sarısını, kışın beyazını, sonbaharın düşen yapraklarını ve elbette güneşin sıcaklığını… Ziyan olmuş ömürden geriye ne kaldı yalnızlık demiştin hatırlarsın iki kere beş on elde var bir der gibi. Sen kendini biliyorsun ya var oluşun ilk halidir bu ama herşeyi kendinden bilmek den halidir ki buda çok tehlikelidir. Hayat bizi hep sınar hem yoklukla hem bollukla. Hayat hep sorular sorunlar denklemler çıkarır, kimisinin hafızası kuvvetlidir çoğu sorunun yanıtı ezberindedir, kimisi doyumsuzdur her an yeni bir yanıtın peşindedir. Hayat kavga hayat mücadeledir. Kavgada sonuç ve istenilen kazanmaktır. Düşün ki kimisi birinin kaybı sayesinde kazanır ama sen kaybetsen de kazananlardan olmanın yolunu bulmalısın.



Hayatı ıskalamak gibi bir lüksün yok arkadaş. Yazmalısın bunu sadece baş harfleri büyükçe değil her harfini büyükçe beynine. Alış veriş halinde değil miyiz hayatla? Sen alabileceğin birşey için verdin ki bu sevgiydi, insanca duygulardı, senden alanlar ise aldıklarını geri verecek durumda değillerdi gönülden.



Hayat adı verilen trendeyiz arkadaş. Bindiğimiz yer bindiğimiz durak belli de nerde nasıl ineceğimiz belli değil. Sen hala zorun peşindesin bırakma kovala zor olan herşeyi ama kovalarken de düşün hızla koşarken de göremediklerini. Kaybettiklerinin yanında koruyabildiklerini mesela… Gülümsemeyi kaybetmemişsin, gülen gözlerle bakabiliyorsun gökyüzüne, düşünmeyi yorumlamayı ve en önemlisi anlamayı unutmamışsın. Bide sevmeyi unutmamışsın, sevmek evrenselliktir ya zaten kimsenin tekelinde olmayan bu bağlamda kimseye borcun yok. Bugün yeni bir gün en erken bugün en geç yarın sabah gülen yüzle karşıla sabahı ve en sıcak sesinle karşıla. Müjdeler verecek sana aramızda kalsın. İnan her şey daha güzel olacak. İnanmakla başlayacak her şey…



Hadi gülümse.


Uğurtan AKGÜL:
Hep böyle uzak mı bakar gözlerin, hep mavi ışıltılar içerisindeyken sarının melankolisi mi başını döndüren, yoksa küçük çırpınışların yol bulma mücadelesi mi bilinmeyen tarih yolculuğunda kelimelerin kifayetsizliği ve eski uygarlıkların keşfi derinliğinde?




Titreyen üşüyen hatta yüzyıllardır yalnızlığı ispatlarcasına yüreğine ve nefesine efsunlu fısıltılar gibiydi hatıralar. Gülünce yüzyıllarca karanlığın altında uyuyan şehirler, gülünce düşlerin ardındaki gerçekler, gülünce egenin en güzel nağmeleri parmak uçlarında en bilindik şekliyle hayat bulacak…



Konuştukça, senle konuştukça senle konuşamadıklarım, senle paylaşamadıklarım geliyor aklıma. Sen konuştukça seni göremediğim, adresini bilemediğim çıkmazlar geliyor, hayat kitabının tozlu sayfalarından çıkan hikâyeler oluyorsun hiç okunmamışından...



Ama görüyorum ki; Sıkıntılar, anlık heyecanlar ve sessiz çırpınışlar içerisindesin. Ömür dediğin bir soluk bir of diyecek kadar kısa, zaman dediğin bir yudum su, hayat dediğin mevsimler gibi her anı değişik renkte. Olabildiğince yavaş yürümelisin attığın adımın farkında olarak geriye dönüp bakmadan önüne çıkacak güzellikleri hayal ederek. İnanmasan da buna boşver sen söyleme yinede dillendirme.



Ağlarken gülmeyi, susarak konuşmayı, bakarken görmemeyi öğren bırak serseri desinler bırak deli de desinler bozma büyüsünü yalanda olsa herşey. Kim bilir, kim bilebilir ki şairin dediği gibi “Güle ulaşmanın yolu dikenden geçer”



Şimdi vakit yüreğine şekil verme zamanıdır. Soğuyan demir nasıl şekillenmezse ısınmadan kırmızıya dönüşmeden ateşin harıyla tüm sıcaklığınla vur yüreğine. Korkuyla titrediğin uykusuz gecelerin ardından güneşli sabahları kurtarıcı olarak beklediğini düşün vur tüm gücünle, şehrin ışıklarının şafakla gelen aydınlıkla kaybolacağını bildiğin gibi, dilek tutup denize attığın çakıl taşlarının dibe batışı gibi vur tüm gücünle vur ki uslansın.



Geceyi yarılayalı epeyce oldu, saat 03.00’ı göstermede. Düşündüm de; Bu kaçıncı sessizliğe uyanışın, kaçıncı mevsim, kaçıncı gurbet gecesi ve dalgaların kıyıya kaçıncı randevusu…



Haydi, durma öyle şaşkın şaşkın uzat ellerini;



Kalbinin derinliklerinden gelen uğultulara kulak ver, aklına en son geleceklerin ilk başta olmasından mutlu ol. Kendine acımasız ol, küskünlüklere küs, kırgınlıklarını yılgınlıklarını yeni güne yamamaktan usan, gönlünün adresini değiştir, ulaşılmaz olmanın güzelliğini yaşa, eski sana ulaşmayı deneyenler bilmedikleri sende kaybolsunlar mesela.



J Gözlerinin derininde sakladığın canlı tuttuğun çocuksu bakışları kime hediye edeceğini düşün, gitmelerin sancısı sebebiyle gelmelere engel olan yüreğinin şifresini değiştir mesela J



Ayağına dolanıp seni tökezletecek taşları, düşünceleri sök at benliğinden. Düşünsene saksında büyüttüğün sardunyalar gibi yarına dair umutlar büyüt yeşilin tazeliğinde.



Haydi, durma öyle şaşkın şaşkın uzat ellerini;



Karanlıkları boğmaya gidiyoruz seninle, lisanı sevda, insanları yürek, karanlığı hep beyaz olan kayıp şehre davetliyiz. Umudun teknesinde yerimiz hazır. Sevdalı denizlerin yaramaz çocukları martılar yoldaşlık edecekler bize. Savaşlar cesaretle kazanılır, yollar azimle aşılır.



Haydi, durma öyle şaşkın şaşkın uzat ellerini;



Ömrünün kaçıncı sayfasındasın, neresindesin o kitabın bilmiyorum ama bundan öncesini yırt at mazinin soğuk yüzünden kurtul. Korkma ben varken ulaşamazlar ilişemezler sana. Kendi adını bilip hecelediğin gibi, nefes gibi, mavinin en derini gibi yaşamaktan korkma yüzlerce kez de söndürsen de içindeki ışığı.



Haydi, durma öyle şaşkın şaşkın uzat ellerini;



Bir elinde elma şekerin diğer elindeki rengârenk balonlara sevinen çocuksuluğunla kucakla yaşamı



Gürül gürül ak hayata…



Uğurtan AKGÜL




1 Kasım 2009 Pazar



Senden sonra hiçbir şey eskisi gibi değil. Gittiğinden beri sızlıyor kalbim. Ne çok gözyaşı varmış meğer insanın vücudunda, şaşırıyorum. Ağladıkça büyüyor hasret, sensizliğe direnmek zor.




Bir Daha Kimseyi Sevmeyeceğim!
Çalıntı bir anıya tutunuyorum akşamları, zehirli bir aşkın içinden ne kaldıysa, hepsi o! Bunaldığımda kendimi yollara vuruyorum. Kayboluyorum bilmediğim sokaklarda, üstüme yağmur yağıyor. Yüzümde, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk edası, dilimde hasret türküleriyle geziyorum gün ağarıncaya kadar.

Yaşamın amacını sorguluyorum. Aşkın gerçekliğini ve kimin, kimlerin daha çok kanatabildiğini düşünüyorum. Sevdanın da çürümüş bir yanı olmalı, yoksa sevdiğini kimsesizliğe itebilecek kadar vurdumduymaz olamaz insanlar, olmamalı!

Sesini duymak istiyorum. Elim hep telefona gidiyor ama ya cevap vermezsen? Beni bırakmandan daha büyük bir uçurum olur yok sayılmak. Dayanamam diye aramıyorum. Zaten ne diyeceğimi de bilmiyorum. Sorum çok ama hiçbirini soracak cesaretim yok. Kadere de yükleyebilirim bu ilişkinin suçunu ama nafile bir son çırpınıştan öteye gitmez, biliyorum.

Teslimiyet ne kötüdür ve neden böylesine başkasının ellerine bırakır ki insan yüreğini? Aşk acısı dediğin, aslında bedel midir? Öyleyse, benim de acı çektirdiğim birileri olmalı geçmişte ama hatırlamıyorum. Belki de gelecekte yaşanacakların bedelini peşin ödüyorumdur. Kırılmayı öğrenmiş bir gönül, başkasını hırçınlıkla yıkabilir mi?

Gelecek diyorum kendi kendime, bir gelecek yok ki! Bir daha kimseyi böyle sevmeyeceğim. Kurtarılacak bir ruhum yok artık. Sevmek birini kurtarmaktır oysa, en kötü ihtimalle kendini sakınırsın. Hissettiğim çaresizliğe bile öfke duyuyorum. Bu kadar aciz olmaya dayanamıyorum. Yine de sanki ellerim, kalbim bağlı; ne yapsam sensizlikten kaçamıyorum.

Sokakta insanlar dolaşıyor, milyonlarca insan ama ben gidip seni seçiyorum. Neden? Ah! Bu sorunun yanıtı yok, içimde de buna cevap verecek bir ses yok. Yine sessizlik! Evimde oturmuş tek başıma, yaşadığımız her şeye bir anlam yüklemeye çalışıyorum. Sadece değerli kılmak için, geriye dönüp baktığımda sorgulamadan gülümsemek için bütün çabam.

Merak ediyorum, seni de terk edenler olmuş muydu bir gece yarısı? Hiç ağlamış mıydın? Yalnızlığınla yüzleşerek kahretmiş miydin? Sen de bir daha sevmeyeceğine yemin etmiş miydin? Acaba beni o yüzden mi sevemedin?alıntı***

26 Ekim 2009 Pazartesi





Beni De Kat

Hadi beni de kat türküne
Şarkına beni de çal
Ekmeğinin yanına böl
Sofrana beni de koy
Yanında al götür
İçine çek
Gözlerine sür

İster denize at beni
İster toprağa göm
Ama kurutup, unutma
Aklında tut beni
Alsalar senden
Tüm fotoğraflarımı
Rüyanda gör beni
Rüyanda gör…

Beni de yama
Yırtığının bir kenarına
Avucuna yaz
Yastığının bir ucuna ula
Yarana beni de bas
Yüreğine at
Ben ölsem de sen yaşa
Yaşa ki gülücüklerine beni de kat…

Serkan Ökçe

11 Ekim 2009 Pazar

Sor Bir.. Neden Bu Suskunluğum...?



Sor Bir.. Neden Bu Suskunluğum...?

--------------------


sor bir:
neden bu suskunluğum...
neden bu yorgunluğum...
neden bu boşluğum...

cevabı bilinen soruları sormaya gerek olmadığını unutmuşum!

boşver!

duyma

şiirler, mısralar, sözler, mektuplar, yazılar... ve daha birçok şey... sevgilinin yokluğunda sevgili içindir.

o hep, ona karalanır. uslanmadan karalanır. ve uslanılmaz da yanıtsızlıktan. zaten cevap beklenilse, yazılmaz.

belki bekleyenler de vardır, ben beklemeyenlerden bahsediyorum.

düşlerken, düşlenmeyi beklemeyenlerden, en çok da benden...

beceremediğim tek şey durdurabilmek ve tüketebilme kalemimi. gerçi çabam da yok ya... her an, her şekilde, yazar buluyorum kendimi:

bazen parmağımın değdiği tuştan kelimeler türüyor...

bazen kenarları boş kalmış çalışma sayfalarına mısralar dökülüyor...

kırılmışsa ucum, diyorum kodla beynine, kaybolmasın, bir zaman paylaşırsın...

yazıyorum işte...

satırlar uzadıkça ömrüm mü kısalıyor,
yıllar mı çürüyor,
nefesim mi eksiliyor...
yaşlanıyor muyum...

bak, soru işaretleri yok artık.
hep üç noktalar var. bilinmezliğine çıktığım yolculuğunda, iki noktalara, açıklamalar ihtiyacım yok. ben cevaplarımı kendim veririm. beceremediğimde ise, sorları çizerim...

satırlar uzadıkça ömrüm mü kısalıyor...
yıllar mı çürüyor...
nefesim mi eksiliyor...
yaşlanıyor muyum...

uzattım ve bir yere varamadık yine...

ama susmuyorum...

JEGIRTIN

en acıtanı ne ßiLiyormusun?



en acıtanı ne ßiLiyormusun?

--------------------



En acıtanı ne biliyor musun? ..
... hani o gidişlerin var ya... sessizce... suskun...
... kırılan sen olduğun halde... kendisiymis gibi... hani o arkasına dahi bakmadan gidişleri...
hani senin 'o an' 'oracıkta' 'ancak' arkasından baka kaldığın... anın durması için yalvardığın, tutup ucundan geri çevirmeye çalıştığı an varya, hani yapabilsen o merdiveni, hani yapabilsen o kapıyı, hani yapabilsen o sokağı tutup ucundan geri çevirmeye canını bile verebileceğin o an...


...o işte...en acıtanı o...


...hani o tıpkı elinden düşen en sevdiğin, en güzel 'şeyin gibi'... hani o tıpkı tutamadığı gibi... hani o tıpkı tüm gidenlerde yaşadığı gibi... hani o bir ince sızı varya içe içe akan... hah işte...tam öyle incecik... yırtarak kayan... düşen kanatan... acıtan.. tutamadığın... parçalanan... tuzla buz olan... zamana savrulan... zamanda akıp giden... hani o zamanla catistigin ama zaman içinde yok olmayan herkesin inandığı o kocaman... 'zaman her şeyin ilacıdır' yalanı... bunun bir yalan olduğunu tekrardan hatırladığın an... ve kendini kandırmaya başladığın an... istemeye istemeye inanmaya başladığın an...


o işte...en acıtanı o...


...ama senin orda oldugunu hep bildiğin...
...ama senin hep hissettiğin...
...ama bir dahası olmayan...
...ama zaten hiç senin olmayan...
...ama senin hep bildiğin...
...ama senin hep hissettiğin...
...ama bir daha sana geri gelmeyecek olan...
...ama buna rağmen
...gelmeyeceğini bile bile senin beklediğin...
...o işte...en acıtanı o...
... sonra o kocaman kocaman, akıp gitmek bilmeyen zaman...
... o durduramadığın an' ın karmaşası tezatlığı...
...kördüğüm oluşu...
... o 'acabalarla', 'keşkelerle' dolu soruların...
... içindeki kısır döngülerin...
... ve o an...
... hiç bir şey yapamamanın çaresizliği...
... o işte...en acıtanı o...
...belki de sadece çaresizliğin...
...çaresizliğim...lütfen beni artık acıtma..
JEGIRTIN

28 Eylül 2009 Pazartesi


Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar.
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde 'yetim-öksüz' kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker 'sarıkız'.
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde...
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...
Bir anne gider...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.

Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır.
Kapı eşiğindeki 'Dikkat et...' duyulmaz, annesi gitmiştir 'geç kalma'nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok 'yetim' bırakmıştır arkasında.
-
Bir gülüş kadar içten
Bir gülüş kadar gerçeğiz
Kim olduğumuz, ne olduğumuz önemli değil
Kendimizi ifade edebildiğimiz yerdeyiz
Sevildiğimiz kadar değil
Sevebildiğimiz kadar değerliyiz! alıntı****

27 Eylül 2009 Pazar

Boşver! ...



Boşver! ... İykide Sevmemişşin...

--------------------



Orjinal Boyutunda Açmak İçin (579x789 ve 265KB) Buraya Tıklayın



ßir iki SatıR yazacaqIm Sadece. Sonra cekip qideCeqim,


Korkma! ßir iki SatıRLık kaLı$ım oLacak.


Ho$çakaL Canımın içi, Ho$ça kAL!
ßir veda cümLeSi.. ßir kaybedi$..
ßir depRem qibi ayRıLık cökeR üzeRime biR ho$ça kAL'La..

Sadece biR iki SatıRLık yan yana qeLi$imiz oLacak, koRkma..
ßeLki tokaLa$acaqIm yA dA veda - i buSe konduRacaqIm yanaqIna..
ßeLki dE biR dipnotLa; Ho$ça kAL'La qideCeqim...
SonraSı; ßenSiz kaLacakSın i$te iStediqin oLacak!

qideCeqim deRt etme!

SevmekLe Sevmemek aRaSındaki inCe biR noktaydIm Sende!


SeviyoR muydun? OynuyoR muydun? biR biLmeCe..


ßunca zaman bo$una yoRmu$um kendimi,
bELLi ki SevmiyoRdun.. Hic Sevmedin..


Tamam biR iki SatıRLık kaLı$ım oLAcak,
qöRmeyecekSin biR daha ßeni..
Ho$çakaL Canımın içi, Ho$ça kAL!

VarmıydIm Sende, hiC biLmiyoRum..
yAda biR cümLe'cik oLdum mu yüReqindE?


....


aRtIk hiC biR $ey faRk etmez.
heR $ey[im] topaRLanıyoR bu evden, Senden!
SenLeyken biLe SenSiz dü$en takwimLeR,
SenSiz qeCen SaatLeR..
ßaktIqIm AynaLaR..


Hepsi hiC biRi yOk artIk hayatInda. yOk'um..


[ beLki hiC oLmadIm.. ]


biR iki SatıR yazacaqIm Sadece.
biR iki SatıRLık kaLı$ım oLacak! Son kez...

Daha fazLA uzatmıyoRum, daha fazLa yakmayacaqIm kendimi..

qidiyoRum:

Hosca KaL canımın ici Hosca KaL..


Sevmeye deqmeSdim ki zaten i
İyiki dE yük etmedin beni yüReqine.
İyiki dE defettin ßeni ba$ından!

En iyiSini yaptIn En iyiSiydi İnan.
En qüSeLini, En uyqununu yaptIn bana..


dEqmezdim SeviLmeye...
dEqmezdim deqeR veRiLmeye...!


AqLamaya, üzüLmeye, deRt ediLmeye dEqmezdim..
kaRanLık qeceLeRin yıLdızı oLmaya dEqmezdim!

bo$weR iyi ki dE Sevmemi$Sin..


ßana dEqmez'di hiC biR qözya$ı....



alıntı-

Bir gün Mecnun hasta olup yatağa düşer. Tedavî için bir doktor çağırırlar. Doktor: “Damardan kan almak gerek’” diyerek Mecnun’ un kolunu bağlar. Tam iğneyi batıracağı sırada Mecnun bağırır;

“-Ey doktor, bırak! Ücretini al ve git. Bu hastalıktan öleyim, zararı yok. Vazgeç kan almaktan”

Doktor Mecnun’a:

“-Sen çöllerde kükremiş arslanlardan korkmuyorsun da koluna bir iğne batmasından mı korkuyorsun?” diye sorar.

Mecnun’un cevabı şu olur;

“-Ben neşterden korkmuyorum. Benim vücudum, varlığım Leyla ile doludur. Korkarım ki benim kolumu yararken Leyla’yı incitirsin, işte ben bundan korkuyorum.”

21 Eylül 2009 Pazartesi

HİÇ olmamiŞtinkİ



HİÇ olmamiŞtinkİ

--------------------


Elimdeki cam kesikleri kabuk bağladı bu gün… Gidişin kadar derin değillerdi çünkü. Ellerim,
ellerime bakıyorum da ne de çabuk iyileşiyorlar. Oysa giderken içimde bıraktığın boşluk hala canımı
yakıyor. Ve hala kanadığını hissedebiliyorum yüreğimin.

Niye hep savaşmayı seçtin ki benimle? Tam da yüreğimdeki isyanları bastırmışken, kendimle
savaşmamaya söz vermişken, yaralarımı sarmışken ve ben seni böyle delicesine sevmişken niye…

Beni sevmeyi deneseydin oysa yaralarıma tuz basmak zorunda kalmazdım… Ne garip değil mi…
Gidişinin bıraktığı acıyı bastırsın diye başka acılar seçiyorum artık. Cam kırıklarının üzerinde
yürüyorum mesela, ellerimi ateşin üzerinde dolaştırabiliyorum, yumruğumu sıkıp olağan gücümle duvara
indirebiliyorum örneğin.
İndiriyorum da...… Yine de bastıramıyorum yokluğunun bıraktığı acıyı.

Sahi niye gitmiştin…Niye yoktun…Hangi masal kandırdı…Hangi yıldız sakladı ki seni
benden?

Sahi... Gitmiştin değil mi..?
Kendimi kandırıyorum sadece
Yoktun.
Hiç olmamıştın ki...

(alıntı)

Sen Vurdunda Ben Ölmedim mi?



Sen Vurdunda Ben Ölmedim mi?



Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da
Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sense araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Bitmez tükenmez engeller koydun
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?

Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin
Sen yaktın da ben yanmadım mı?

Biliyorsun
Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı
Bütün korkularına'arka çıktım'olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı -yandım olmadı-taptım olmadı
Benden artık pes
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlayan bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını-daya sırtıma
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?
.

Ahmet Selçuk İlkan

Yetermiyim Kendime



Yetermiyim Kendime

-----



Koca bir yangının ortasından çıkmış
Yüreğimi avutmaya gidiyorum şimdi
Siyahları dağıtmaya..
Maviyi yeniden gözlerinde görmemin
Özlemidir içimi yakan..
Aynada bıraktığım o yüzümü
Almaya gidiyorum şimdi..
Adımdaki hüznü dağıtmaya..
Notası silinmiş hüzzam bir şarkının
ilk hecesini bulmaya gidiyorum şimdi
Bulurmuyum yetermiyim yine kendime
Ne kadar kuvvetlidir yapıştırıcılar
Yüreğim bir yamaya daha yer verirmi?
Söyle hadi susma;
Ruhum yıkanır mı yangından sonra
Söyle şimdi
Ben neyim senden sonra! ! ?

20 Eylül 2009 Pazar

Ve kayıp düştü gamzelerine



Ve kayıp düştü gamzelerine

AYÇİÇEKLERİ



sen uyurken
dudağının kenarında kaldı aşk
sıyırıp aldım
-sesimdeki bir tutam güneşle

bir elimde güneş
bir elimde ay
ve dudağında yanan aşk
öylece kalakaldım

ayçiçekleri diyordum oysa
sen uyumadan önce
-aya mı döner yüzlerini güneşe mi?
neyi saklarlar içlerinde

uykunu izlerken
ay tutuldu üzerime

anladım...

ay doğarken
toprağa boyun eğmeleri
tek bir nedenle;
güneşi sakladıkları için içlerinde

ben ayçiçekleri ektim okyanusa
sen uyurken

bir kıyısında güneş
bir kıyısında ay

ve ortasında kalan aşk

uykuna daldım...

yıldızlar astım düşlerine çözüp iplerinden
-bir bulutun ardına sakladığın

ve kayıp düştü gamzelerine
-senin rüya sandığın

sen uyurken ben
kendimi sakladım ayçiçeklerinin içine
hep sana dönen
alıntı

iLan-ı a$k..



iLan-ı a$k..

--------------------






//Koca bir sayfa duruyor önümde ve tek yazabildiğim senin adın.
Oysa ki senli düşlerimin tarifsiz sevinci var yüreğimde. Bunu dile getirecek
doğru kelimeleri bulmalı, doğru anlatmalı diye düşünüyorum. Suskun ve hala
bu düşüncelerle dolaşıyorum satırlar arasında. Zorluyorum akıl dümenimi
senli anların suyuna giriyor kalemim.

Kelimeleri kovup düşlerimden sen 'özlemini' gözlerimde görmelisin, belkide
hiç yazmamalıyım... Hiç bir şairin, hiç bir şiirinde kullanılmamış kelimeleriyle
seslenmeliyim sana. İmgelerin içinde boğulmadan kelime oyunları yapmadan
ve en yalın haliyle bendeki seni, sana soyunmalıyım; //

'Kostümsüz, maskesiz ve çırılçıplak'

Us rahmine düşerken ölü olduğunu bildiğim bir aşk'a
Bile bile lades demenin körlüğüdür sana olan meylim.
Figan etmelerimin mecalsiz anlamlarında;
Sabah ayazına kalmış düşlerim
Cam buğusundan sızan damlalarla taşıyorum sularına.
Özlem dolu bir sabahı karşılıyor
Gülüşlerinde kifayetsiz terennümlerim.

Her terk-i gönül, abakuste bir sayı misali
Tuz basılmamış açık yaralarımı tımar edip,
Gök yüzüne uzanan ellerimi takip ediyor.
Bildiğim tüm doğruları sende terk ediyorum.
Ayarken güne gece, düşüyor ilahi bir ses semaya;
_Gel!
___Gel!
______Gel!
Gözlerinde pus/u/lanan ilahi Aşk ile Gel!

Bildiğim karaltıları aydınlatıyorken sana
siyahın içinde bilmediğim tüm renkleri al da Gel!
Gel ki;
Gün ışığı düşmemiş buz kesen karanlıklarıma
Işığınla ısınıp aydınlanabilsin.
Yoksa!
Zümrüt-ü Anka bin yıl daha taşıyacak
Gözlerim izini, küllerinde yeniden yaratılana dek.

Aynaların aksinde gördüğüm ben değilim,
Gözümden sakındığım sen sızarsın ferimden.
Kırıp tüm ezber zincirlerimi sana açtım
kalbimin en saf halini
İzbe karanlık sevişmeleri inkar edercesine
Yedi rengi tak saçlarına, GEL...

Şehadet edip biat etsinler;

__Yer ile Gök,
____Ay ile Güneş
_______Dört Mevsim,
_________Altı Yön,
___________Bilsinler ki;
______________ Seni Seviyorum




Müzik: Love Story
Sanatçı: Claudia Iordache (Pan Flut

S E N S İ Z L İ K...! ! !



S E N S İ Z L İ K...! ! !


'Küs olacak mısın, yine sessiz sedasız

olacak mısın? Beni unutacak mısın? '

oldu son sorusu...


Onu ömrümün sonuna kadar unutmayacağım.

Yüreğimde bıraktığı sızı hala ilk günkü sıcaklığını

koruyor.

Yıprandım, parçalandım ama verdiğim sözü

tuttum; unutmadım...

Yeni bi aşka yelken de açmadım.

Sığınacak bi liman da aramadım kendime.

Mavi sevdamı hırçın dalgalardan koruyacak bi

adam aramadım ardından.

Kaçtım herkesten ve herşeyden.

Çok şey gözümü korkuttu.

Belki de O, bilemiyorum...

Ben sadece böyle bi başıma O'na yazılar yazmayı

sürdüreceğim.


Hayallerimin yitik yanı..


Seni severken kendimden korkmayı

öğrettin bana.

Ayazda gömleğimi rüzgâra asmayı, rüzgâra içimi

açmayı öğrettin.

Üşüttün yüreğimi kimliksiz rüzgârlarda.

Sana yazılar yazma telaşındaydım, hüzünler

düşürdün hep payıma.

Söküldü hayallerim ve hüzne bulaştı.

Bu sensizlik demir gibi, kan tadında.

Felaketime yazgılıyım nice zamandır.


Sensizlik felaketim..



Hayallerimin bitik yanı...

Seni severken kendimi terk etmeyi öğrettin bana.

Adımdan adım adım geçmeyi öğrettin, felaketi

sevmeyi! Sensizlik bitişimdi,

bitmeyi sevdirdin bana. İlmek ilmek söküldüm

sensizliğe.

Kan tadında demir gibi bir ayazdı.

Hiçbir tarih bu ihaneti yazmazdı.

Ben, ihanetimle bir yazgılıyım kaç zamandır.

Sensizlik ihanetim..


Hayallerimin sökük yanı..


Seni severken öğrendim kurallı cümleler

kuramamayı.

Ters-yüz bir yalnızlıktı yaşadığım.

Kim-siz, kimse-siz, kimlik-siz bir yalnızlıktı

bana öğrettiğin.

Söküldüm kuralsız yalnızlıklara, söküldüm

imlasızlıklara,

kimliksiz ayazlara, cahil yalnızlıklara.

Sus-pus olmuş cahilliğimle yazgılıyım çok

zamandır.

Sensizlik cehaletim...


Hayallerimin çökük yanı...


Seni severken aşk denilen şey,

sınırlarımı ihlal etti.

Sen bana kurallarımı yakmayı öğrettin.

Hayata karşı bütün dayılanmalarımı

yerle bir ettin.

İçimi yıktın, içimi yaktın, içimi çökerttin.

Beni acizliğimle baş başa koyup gittin.


Sensizlik acizliğim...

alıntı****

19 Eylül 2009 Cumartesi

ATEŞTE UNUTULMUŞ FERMAN



herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar
kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam

ateş tadında kum tadında kalarak
derinleştirir bazı ayrılıkları zaman

al ağrını git burdan
en uzun eylülü ömrümüzün

uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur
ne göğsündeki kaplan

seçilmiş taş milyonlarca taş arasından
başını vurduğun
çok gençti genç olmak için bile
kendi zamanına muhtaç
kendiyle dargın

daha yolun başında görülüyordu
menzilindeki noksan

ömrünce sızlayacak
kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman.

MURATHAN MUNGAN

15 Eylül 2009 Salı

Ey Yalnızlığıma İmza Atan İnsan

Ey Yalnızlığıma İmza Atan İnsan

--------------------



Ey Yalnızlığıma İmza Atan İnsan

Sevişen cümleler yazamıyorum artık
Yürekten sevmiştim
Yüreğim yanıyor şimdi ve
Yüreğimin kalemiyle yazıyorum
Bunları sana

İki koca yürek bir kalpte atmıştık biz
Benim kalbimde kocaman sen
Seninkinde ise ben vardım
Sonsuz sevdik değer verdik gel gör ki
İki yürekli insan
Tek kalemde sildik biz
(Yazık)
Doğru muydu bu sona ulaşmak?
Üstüme gelme dedin bana
Çok sevdiğimdendi aşırı ilgim
Anlamadın
Seni sürekli hatırlarken
Sıktığımı vurguladın
Sessiz kaldığımda ise
Özlemiyorsun diye yakındın
Üstüne gelmiyorum artık
Hayatta yalnız başınasın
Oysa sırtımızı birbirine yaslamıştık biz
Hayatı iki kişi göğüsleyip
Acıları yarıya indirmiş
Mutluluğu iki katına çıkarmıştık
İki koca yürek bir kalpte atmıştık biz
Şimdi
Nasıl olduğumu sorma!
Unuttuğumu söyleyeceğim elbet
Yalan
Aslında
Ö L Ü Y O R U M
Sensiz hayatımda şimdi
Acıların adını anacak cesaretim yok
Meğer ben
Senliğimde her elemi göğüslenir
Senliğimde boynumu bükmezmişim;
Sensizliğimde koca bir
H İ Ç M İ Ş İ M
Bir başlık bile bulamıyorum
Katlettiğin dizelerime
Canımın istediği de sendin
İçimin titrediği de
Yüreğimin eridiği de
Unutursun belki gözlerimin rengini
Unutursun belki sevgi sözlerini
Soruyorum şimdi sana:
Ey yalnızlığıma imza atan insan! ! !
Seni ne çok sevdiğimi de
U N U T A B İ L E C E K M İ S İ N?

jegırtın

9 Eylül 2009 Çarşamba

SeNi uzaktan sevdim sevgili,

Ben SeNi uzaktan sevdim sevgili,

Ben sana yüreğimi verdim,

SeNi çok sevdim öyle bir sevdim ki,

SeNi imkânsız olduğunu bile bile uzakta

olduğunu bile bile sevdim,

öyle bir yer yaptın ki yüreğime

kocaman bir yer kocaman,

küçücük yüreğime sığdırdım

büyük aşkını…

SeNi, hasretini,

SeNi görememenin üzüntüsünü,

SeNi özlemeyi

SeNi hissetmeyi

SeNi sevmeyi,

her şeyinle oradasın,

küçük yüreğimdesin SeN…

Senin için ''''o uzakta'''' diyorlar,

ama hep yanındayım yanımdasın

elimi kalbime koyunca

sana dokunabiliyorum,

nasıl uzaklık bu

nasıl anlayamıyorum,

gözümü kapatınca yanında oluyor

acınca yüzüne bakabiliyorum,

SeNi ben de hissedebiliyorum

elini tutabiliyor, yüzünü,

hayalini bütün güzelliklerini

görebiliyorum.

Söylesinler şimdi bu nasıl uzaklık

anlatsınlar bana anlayamıyorum

böyle uzaklık mı olur sevgilim,

kendime bakınca seni görebiliyorum.

Çünkü ben SeN olmuşum,

SeN ve ben bende bir bütün olmuşuz,

uzakta değilsin sevgilim..

Yanımda başucumdasın,

hiç kimsenin olamadığı kadar da

yakınımdasın..

Yüreğimdesin SeN içimdesin,

damarımdasın, kanımdasın

uzaklık bumu söylesinler bana,

ellerin avuçlarımda

sımsıkı tutuyorum elini

hiç bırakmayacakmışçasına,

sımsıkı sıkı sarıyorum boynuna sımsıkı

bu nasıl uzaklık söylesinler şimdi bana

sevgili söylesinler…


Sabahı öptüm gözlerinde geceyi yaktım

Ateşi aldım dudağından sözleri yaktım

Ben SeNi uzaklarda

Ben SeNi yasaklarda sevdim

Ben SeNi yasaklarda...

Baharı öptüm saclarında kışları yaktım

Umudu aldım yüreğimden düşleri yaktım

Ben SeNi uzaklarda

Ben SeNi yasaklarda sevdim

Ben SeNi yasaklarda...


Gözümden damlayan gözyaşımsın

Yüreğimin sızısı, canımın yarısı

deli sevdam..

Uzaklarda sevdim ben SeNi..

Yasaklarda sevdim ben

SeNi..

Gelmeyeceğini bile bile,

Yanımda istedim hep SeNi.

Uzaklarda sevdim SeNi....

Hem saklım.... Hem yasaklımsın...
alıntı

6 Eylül 2009 Pazar

ANNABEL LEE

ANNABEL LEE

Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi"
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...

EDGAR ALLAN POE

ŞİİRİM GELDİ BIRAKIN BENİ

şiirim geldi bırakın beni
bir kibrit farz edin ve yakın beni
bir ceketmiş gibi askıya takın beni
bir çiviymiş gibi duvara çakın beni
şiirim geldi bırakın beni


şizoşems
böyle zamanlar tehlikelidir şemsettin
ya gel cebime saklan, ya bırak şapkana saklanayım
kim vurduya gider insan
fırsat yok ki kendimi savurup aklanayım.
bi ara sen de, biliyorum, kedilerden korkuyordun
çünkü kendini işkembe zannediyordun
öyle bir şey ben de atlattım
iskemle sandım kendimi bi’ süre
üzerime oturacaklar diye korkulardaydım
ama sonra yırttım şemsettin
kendime telkinler yaptım sen iskemle değilsin diye diye
inandırdım kendimi.
sana hak vermiyo değilim ama şemsettin, zaman kötü,
aslında ne sen, ne ben ikimiz de deli filan değiliz
herkes oynatmış.
sadece sen ve ben normaliz.
aman şemsettin laf aramızda…
laf aramızda…
laf aramızda…
şemsettin, laf aramızda kaldı çıkamıyor, kendini ifade edemiyor bir türlü
aman çok dikkatli olalım şemsettin
sen de fark ettin
zaman kötü
en iyisi biz işi deliliğe vuralım
sen kedilerden kork, işkembesin diye
ben insanlardan korkayım, iskemleyim diye
ve iskemle üzerinde işkembe, çarşamba, perşembe…
gün say şemsettin gün say
çünkü nasıl olsa bir gün gelip bizi alacaklar
bu işten yırtmak için saat numarası yapalım
sen yelkovan ol, ben yengeç
sonra onlara tek cevap verelim
vakit çok geç,
vakit çok geç,
vakit çok geç şemsettin, geldiler.

deli yüreğim
oy benim deli yüreğim, az çektirmedin bana
gün geldi kuş oldun zıpladın daldan dala
artık yoruldun mu nedir yüz vermiyorsun dallara
oy benim deli yüreğim, ne diyeyim ben sana

adam
ne zaman adam gibi adam oluyor insan?
çok gezdiğinde mi? çok gördüğünde mi? çok bildiğinde mi?
çok ünlü, çok zengin olduğunda mı?
çok sevildiğinde mi ?
yoksa bunların hepsi bi kenara; adam gibi sevdiğinde mi?

babam
babam çok iyi adamdı
daha doğrusu babam adamdı

ilke
ilkelerin olacak.
seni satın alamayacaklar.
aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın.
“paranın satın alamayacağı yoktur”, “herkesin fiyatı vardır” gibi sözlere kanmayacaksın
onurunla, kimliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın.
üreteceksin, seveceksin, sevileceksin
inançlarının arkasında duracaksın
sevgilerin karşılıksız
yardımların gizli olacak
seni; attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın
çünkü sen insansın
ve bunu yakaladığın gün bembeyaz yaşayacaksın

şu dünyadan çekip gitmek var ya
bu ne ya.
__________________
Ustalardan Şiir Dinletisi..
Müjdat Gezen
Savaş Dinçel
Rutkay Aziz
Mustafa Alabora

Martaval Oku/ma...

Martaval Oku/ma...

Heyt bire Çingene’m
Dürüstlükten bahsediyor
Adamın biri
Fermuarı açık kalmış serseri,
İnsan diyor
Bir diğeri
İnsanlığın tarifini
Kitaplardan yapıyor,
Hayatı resmediyor biri
Bildiği tek hayat
Hayallerindeki,

Çok akıl veren oldu Çingene’m,
Kimseyi kırmadık evvel Allah
Baktımda bu sabah aynaya
Ayna olsa iyi
Çatlak içinde bi deli,

Salkımların alasını, safi bulursun bağında.
Şu gözünü sevdiğim memleketin,
Toprağına feda edilmiş nice canlar varken,
Ben bir sevdayı feda etmişim,
Söyle bana, kimin umurunda.

Hatır için tebrik verirler,
Şairlik değil, belki de mesele
Söylesene Çingene’m
Kaç kişi devirdin dün gece.

Dostlar gördüm, katıksız
Aşklar sevdim, doyumsuz
Varoş bi Bohem dünyanın
Peri masalını yaşarken
Bazıları sadece seks ister,
Sen neyi bekliyordun
Gördüğün her rüyayı
Hayra yorma
Yorganın açık kalmış
Götün donacak Çingene’m

Heyt bire, deli yosmam
Üç şeyi unutmayacaksın bu hayatta! ...

Biri sana, kendini övüyorsa bil ki;
İhtiyacı var buna.
Birisine, kendini anlatmakla uğraşma;
Dinlemeyecek nasılsa.
Kendini sevmek istiyorsan eğer,
Kavuştur ellerini sıkıca…
Çok nadir de olsa, iki evlat gibi
bir araya gelirler ya nasılsa…

Aysun Say

LANET OLSUN


LANET OLSUN

Her ne kadar sen demiş olsan bana.Bu kez ben bunu yürekten söylemek istiyorum.
Beni çok Arıcaksın, ve bir gün ardına dönüp baktığında yeniden birlikte yaşamak için her şeyi feda edeceksin.Ama hiçbir şey benim sana geri dönmemi sağlamayacak.
İnadı, gururu her şeyi sende bıraktım, bir tek sevgim kaldı. İçimde yaşayan hiçbir gurur, ne seni aramama engel olabildi nede sormama sana göre gurursuzluğu hep ben yaptım belkide eski günlere yeniden döneriz diye çok uğraştım. Bu arada uzun bir yazı olmayacak bu yazı kısa ve öz bir yazıdır.


Senin dediğin bir şey daha vardı ve ben bunu hiç unutmadım. Birlikte geçirdiğimiz zamanlar için şunu demiştin; ‘’Hayallerle uğraşamam artık gerçekleri yaşıyorum’’ öyle olsun. Yaşadıklarımızı hayal, düş yerine koydun. Gerçek hayattakiler mutlu edecekse seni EYWALLAH ! Tutuyorum kendimi bir hafta oldu elim telefona varmadı, bir hafta oldu hiç sormadım adını kimseye. Sildim telefonlarını, fotoğrafların ve ardından kalan birkaç yazı.


Hayal dünyasından arda kalan ne varsa gerçeklerle yüzleşti. Şimdi git nereye gidersen git kimi seversen sev umurum da değil.

Tükendim sana gelmekten, gururumla boğulmaktan
Tükendim gerçeklerimi hayallerinle harcamaktan

Aylarca yaşanmış delicesine bir aşka hayal dersin öylemi ve sende hayalden kopartıp kendini gerçekleri yaşamaya başlamışsın. Seninle yaşadığım her saniye hayalse eğer gerçeklerine LANET OLSUN!
Şimdilerde kısa kısa dörtlükler yazıyorum. Kahpece terk edişinin ardından

Cennette bir melek sanmıştım seni,
Her gece rüyama katmıştım seni ,
Gökteki yıldıza katmıştım
Seni sevdiğim güne LANET OLSUN!
Dilinde dolaşan sözler yalandı,
Yüreğim bu sözüne kaç kez aldandı,
Seni sevdiğim güne LANET OLSUN!

Biliyorum arabesk sevmezsin sen. Ne sandın ki şu bir çare yüreğim sen gittikten sonra yıkılacak mıydı? Hala dimdik ayaktayım bak sevgilim. Demek sensizde yaşanıyormuş, Yalanmış dinlediğimiz şarkılar. Neymiş;

- Ne senle yaşanıyormuş, nede sensiz oluyor.

Bak sensiz oldu işte zaten kaç kişi ölmüş ki aşktan tamam mecnun çöllere düşmüş EYWALLAH.

Benim ne yapmam gerekiyordu ? Bu sevda uğruna ölmem mi lazım yoksa çöllere düşmem mi… Bence sen sevmeyi bilmiyorsun.
Biliyor musun?
Senin gibi çok var bu dünyada sonları hep hüsran.
Laneti dilime yakıştıramıyorum ama şunu bil ki: seninle geçirdiğim her saniyeye lanet ediyorum seni her bulduğum yerde yitiriyorum. Oysa beyazdın gecelerime kokun bir tuhaftı, çocuksu beklide aldandım o masum yüzüne. Farkında mısın sanki bütün aşklar, bütün Şiirler benim için yazılmış.

Aldanma çocuksu masum yüzüne,
Mutlaka terk edip gidecek bir gün

Sen bana zaten gitmek için gelmiştin,şimdi gidiyorsun git. Ben seni zaten öylesine sevmiştim. Bu sabah vazgeçtim seni sevmekten. Bütün sabahlar gibi güneşin ilk ışıklarına vererek umutlarımı oyuncak dünyamın kapılarından çıkıp girdim insan kalabalığına.

Vazgeçtim yarınlardan,
Vazgeçtim gelecekten,
Vazgeçtim yalan sevdalardan
Ve artık her sabah lanet etmekten

Sana sadece diyorum ki; İnşallah bir gün sende birini benim seni sevdiğim kadar gerçekten seversin.

ALINTI

BAĞLANMAYACAKSIN

BAĞLANMAYACAKSIN



Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL

EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

CAN YÜCEL

ÖLÜMÜNE

5 Eylül 2009 Cumartesi

ETME




Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun.. Etme!
Başka Bir Yâr Başka Bir Dosta Meylediyorsun.. Etme!

Sen Yadeller Dünyasında Ne Arıyorsun Yabancı
Hangi Hasta Gönüllüyü Kasdediyorsun.. Etme!

Çalma Bizi Bizden Gitme Bizden O Ellere Doğru
Çalınmış Başkalarına Nazar Ediyorsun.. Etme!

Ey Ay Felek Harap Olmuş Alt Üst Olmuş Senin İçin
Bizi Öyle Harap Öyle Alt Üst Ediyorsun.. Etme!

Ey Makamı Var İle Yokun Üzerinde Olan
Sen Varlık Sahasını Öyle Terk Ediyorsun.. Etme!

Sen Yüz Çevirecek Olsan Ay Kapkara Olur Gamdan
Sen Ayında Evini Yıkmaya Kastediyorsun.. Etme!

Bizim Dudağımız Kurur Sen Kuruyacak Olsan
Gözlerimizi Öyle Yaş Dolu Ediyorsun.. Etme!

Aşıklarla Başa Çıkacak Gücün Yoksa Eğer
Aşka Öyleyse Ne Diye Hayret Ediyorsun.. Etme!

Ey Cennetin ve Cehennemin Elinde Olduğu
Bize Cenneti Öyle Cehennem Ediyorsun.. Etme!

Şekerliğimin İçinde Zehir Olsan Dokunmaz Bize
Sen Zehri Şeker Şekeri Zehrediyorsun.. Etme!

Harama Bulaşan Gözüm Güzelliğinin Hırsızı
Ey Hırsızlığa da Değen Hırsızlık Ediyorsun.. Etme!

İsyan Et Ey Arkadaşım Söz Söyleyecek An Değil
Aşkın Baygınlığıyle Ne Diye Meşk Ediyorsun.. Etme!

26 Ağustos 2009 Çarşamba

2 Ağustos 2009 Pazar

--------------------------------------------------------------------------------Ne zaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?

Yağmur yağıyor, mutfak camındayım
Nasıl üşüdüğümü bilemezsin
Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama
Şimdi telefon açsam sana
Sesini duymakta yetmiyor ki
Hep ayni cumleler.Babamlar nasil? Ilacini aldin mi? Nedenini bilmedigim bir aglamak var icimde
Bir yerlere sigdiramiyorum yuregimi
Bazen dalip giderdin mutfakta yemek yaparken, tahta kasikla tencerenin basinda oylece
Ne dusunurdun acaba?
Ozlemek cok fena anne, anlamak seni daha da...
Omuzlarim agriyarak uyaniyorum sabahlari
Benim kizimin omuzlarini ovmasina daha cok var
Gittikce sanami benziyorum ben?
Ya da 'annenin kaderi kiza' dedikleri dogru mu?
'Baban eskitir herseyi kizim, 'demistin bir kez
Anlamamisim meger, eskiyormus annecigim
Omzunu ovacak kalmiyormus meger ayni evin icinde
Şimdi duysan bunlari, ne uzulursun mutsuz mu kizim diye, coktan kendinden vazgecmis bir sesle
Mutsuz degilim de anne, yagmura ve mutfagimdaki kedere care bulamiyorum
Evimi topluyor, toz aliyor, patlican kizartiyor, televizyon seyrediyor, aksam calan kapiyi aciyorum
Actigimi goren olmuyor
Pisirdigim yeniyor da, guzel olmus denmiyor
Cay demleniyor demleniyor, demleniyor...
Kederim mutfagimın her yerine yerlesiyor
Ah nasil eskiyor hersey anne, nasil eskiyor
Eskilerimi de atmaya kiyamiyorum
Seni çok özlüyorum

Bana yasakladığın bahçeler sanada mı uzaktı hep Gidemeyişine ağladın mı sende
Ne zaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
İşte böyle kalbimde bir acı şarkılar seni söyler


.



---------------------------------------------------------------------------